25 Aralık 2009 Cuma

ELLERİNE KÜREKLERİ ALAN ÖĞRENCİLER FİDAN DİKTİ

ELLERİNE KÜREKLERİ ALAN ÖĞRENCİLER FİDAN DİKTİ

Y.Sesi: İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Orman İşletme Şefliği tarafından Cumalı Köyü Muhtarlığınca belirlenen muhtarlığa ait 2 dönümlük arazide öğrenciler ve öğretmenlerle birlikte fidan dikimi gerçekleştirildi.
Cumalı Köyü Mustafa Kutluay İlköğretim Okulu öğrencilerince büyük bir heyecan ve neşe içinde Datça bademi fidanları dikildi.
Daçev ve Orman İşletme Şefliği'nin geçen yıl Gebekumdaki fidanlıkta fidan torbalarına ektikleri Datça bademi tohumları 1 yılını doldurarak, dikime hazır fidanlar haline geldi. Fidanlıktan alınan 50 adet badem fidanı, İlçe Milli Eğitim Müdürü Nuray Kabaş, Orman İşletme Şefi Ertan Kılcı ile Daçev başkanı Melda Özdamar'ın da katılımıyla Çarşamba günü Cumalı Mustafa Kutluay İlköğretim Okulu öğretmen ve öğrencileriyle birlikte dikildi. Fidan dikimine yeni eğitim öğretime geçecek olan Kızlan Köyü İlköğretim Okulu öğretmenleri de katıldı.
Betçeli öğrenciler fidan dikimine ellerinde “Orman yurdun hem süsü, hem gücüdür”, “Ormanı korumak hepimizin görevidir”, “Ormansız yurt vatan değildir” yazılı pankartlarla katıldılar. İlçe Orman İşletme Şefi Ertan Kılcı ilk etapta minik öğrencilere fidanların nasıl dikileceği konusunda bilgiler verdi. Betçeli öğrencilerin fidan dikimi sırasında sergiledikleri beceri ise dikkatlerden kaçmadı.

“CUMALI KÖYÜ MİLLİ EĞİTİM ORGANİK BAHÇESİ”
Badem fidanlarının, Çeşme Köyü'nde bulunan Mustafa Kutluay İlköğretim Okulu bahçesine dikilmesi planlanıyordu. Ancak, badem fidanlarının, hassas bir fidan olmasından dolayı, çocukların oyun alanı içerisine dikildiğinde zarar görme riski taşıdığından Cumalı Köyü Muhtarlığı tarafından belirlenen 2 dönümlük araziye dikilmesine karar verildi. Badem fidanlarının dikildiği alana “Cumalı Köyü Milli Eğitim Organik Bahçesi” adı verilerek, eğitim alanı haline getirildi. Betçeli öğrencilere organik tarımın temel eğitimi hakkında Ziraat Mühendisi Raziye Kuzu tarafından belirli günlerde uygulamalı eğitim de verilecek.

Cumalı Köyü fidan dikimi




http://www.dadyagazete.com/haberdetay.asp?ID=224

22 Aralık 2009 Salı

KOPENHAG’DA NELER OLUYOR

Jeoloji Yük. Mühendisi Cengiz KARAKÖSE'nin 21 Aralık 2009 tarihinde Datça Ekspres Gazetesinde yayınlanan yazısı:

KOPENHAG’DA NELER OLUYOR

Birleşmiş Milletlerin Kopenhag’da düzenlediği tarihi iklim toplantısında bilim insanları, eğer aklımızı başımıza toplamaz ve çok hızlı önlem almazsak, dünyada pek çok yerin sular altında kalacağını bize tekrarlayıp duruyor.

Hastalandığımızda vücut ısımız 36,7 dereceden 37 dereceye yükseldiğinde, 0,3 derecelik bir artış nasıl kendimizi hasta hissetmemize yeterli oluyorsa, dünyamız da son yıllarda böyle hastalıklı bir hale gelmiş durumda. Çünkü yapılan son hesaplar, yerkürenin ısısının 0,8 derece arttığını gösteriyor.

Kopenhag’daki iklim konferansına Birleşmiş Milletlerden 192 ülke katılıyor. Bunlardan gelişmekte olan 130 ülkenin temsilcileri (G 77 grubu dâhil) ve küresel ısınma yüzünden toprakları sularla örtülüp yok olacak ada devletleri (Tuvalu, Kiribati, Samoa ve Maldivler gibi), zengin ülkelerin sera gazı salımlarının zararını azaltmak için önerilen parasal yardımların yeterli olmadığını söyleyerek, hafta başında konferansı protesto edip görüşmelerin kesilmesini istemişler. İklim konferansını düzenleyenlerin araya girmesi ve gelişmekte olan ülke temsilcilerinin ikna olması sonunda, beş saatlik bir aradan sonra komisyonlar tekrar görüşmelere başlamış.

Gelişmiş ülkelerin karbon salımını azaltmak için ciddi yükümlülükler getiren Kyoto Sözleşmesi’nin, ortadan kaldırılması endişesini taşıyan yoksul ülkeler, Kopenhag’da zenginlere karşı kazan kaldırdı! Az gelişmiş ya da fakir ülkeler, Kyoto’dan vazgeçilmesi halinde dünya ısısının yükseleceğini, bu durumda pek çok ülkenin susuz kalacağını ve ada devletlerinin de sular altında kalacağını söylüyorlar.

Uygar Kanada’lıların(!), kafalarına kanca saplayarak öldürdüğü foklar, kutup ayıları, tilkiler ve daha nice türler, yine insanların aymazlığı yüzünden yok olup gidecek. Dünyayı yaşanır kılan ve iklimi düzenleyen buzullar eğer bir kere erirse, insanoğlu bile kolay yaşayamaz bu dünyada. Her şey kökünden değişir… Bugünlerde yapılan hesaplara göre dünya ısısı 0,8 derece artmış durumda. Eğer bu artış 2 dereceye ulaşacak olursa, bütün kıyı yerleşimleri sular altında kalacak. Çünkü kutuplardaki buzullar hızla eriyeceğinden, deniz seviyesi yaklaşık 60 metre yükselecek. Bugün dünya nüfusunun yarıya yakını sahillerde yaşadığına göre, milyonlarca insanın yaşadığı verimli topraklardan geriye, sadece tuzlu sularla kaplı sahiller, içerlerde ise ciddi kuraklık çekilen alanlar kalacaktır.

Norveç Çevre Bakanı’nın söylediği gibi, “insanlığın katıldığı en zorlu görüşmelerden birinin yapıldığı” zirvede, 2012 yılında geçerliliği bitecek Kyoto Protokolü’nün devamı niteliğinde bir anlaşma hazırlanarak imzaya açılması gerekiyor. Diğer taraftan Amerika ve AB ise yeni bir anlaşma yaparak, yeni hedefler ve yeni uygulamalar yapılması için çaba sarf ediyor.

BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon Kopenhag’da hazırlanacak anlaşmada, yoksul ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlaması için, zenginler tarafından yapılacak yardımların ayrıntılarına şimdilik girmenin gerekmeyebileceğini söyledi. Yoksul ülkelerin uyum için talep ettiği yardım miktarı ile gelişmiş ülkelerin vermeyi kabul ettiği miktar arasındaki uçurum yüzünden görüşmelerin kilitlendiğine dikkati çekerek, yoksul ülkelere tam olarak hangi gelişmiş ülkenin, ne kadar yardım yapacağının, 2010 yılında yapılacak başka bir toplantıda belirlenmesini önerdi. Ban Ki-Moon asıl önemli olanın, küresel ısınmadaki artışı iki dereceyle sınırlı tutmak olduğunu ısrarla tekrarladı. Diğer taraftan Genel Sekreterin bu sözlerinin, yoksul ülkeler arasında öfke yarattığı da söyleniyor.

İklim zirvesindeki en zor konular içinde, gelişmiş ülkelerin karbon salımını ne kadar azaltacakları; gelişmekte olan ülkelerin iklim değişimine uyum sağlamaları için, alacakları yardımların nasıl toplanacağı, nasıl dağıtılacağı; küresel ısınmadaki artışın üst sınırının 2 mi , yoksa 1,5 derece mi olması gerektiği gibi konular da yer alıyor.

Bilim insanları son 50 yıldaki ısı değişimine artık emin. Dünya meteoroloji organizasyonu ve G 8 ülkelerinin ulusal üniversiteleri de bu durumu onayladı. Papa 16. Benedik bile bu durumu kabullenip yaptığı açıklamada “sanayileşmiş ülkelerin tarihi sorumluluğu var” diyerek, zenginler kulübüne siz kirlettiniz yine siz temizleyin demeye getirdi.

Haftaya, alınan kararı ve gelişmeleri birlik de değerlendirmek üzere…

19 Aralık 2009 Cumartesi

DAÇEV Yıllık Toplantı (Kokteyl)

Her sene düzenlenen, yıllık faaliyetleri aktardığımız, yeni üyelerle tanıştığımız, önerileri tartıştığımız ve biraz da keyifli vakit geçirmeyi dilediğimiz toplantımız...


Seyyar, Emine, Ali ve Hüseyin


Ayşın, Fulya, Gülşen, Aysun, Kemal, Nilgün, Okan ve Güler


(Bize mikrop saçmamak için maskeli baloya gelmiş gibi yapan) Cengiz ve Ayşın
Arka planda Zehra ve Berat


Sinan ve Nilgün


Hüseyin yıllık çalışma raporumuzu sunuyor


Carol ve Güler abla


Sunumu hazırlamak için gayret içindeki Oya, Tuğrul ve Mine

Fidan dikimi ve tohum ekimi çalışmalarımız

Fidan dikimi ve tohum ekimi çalışmalarımız devam ediyor... Bu fotoğraf 11.12.2009 Cuma günü Karaköy'deki fidan dikiminden bir kare.



Gebekum Orman şefliği fidanlığındaki tohum ekimi (13.12.2009 Pazar)



Viyollere ektiğimiz tohumların büyüyecekleri korunaklı fidanlık



Dernek üyelerimiz, gönüllüler ve orman işçileri ile piknik yaptık:-) Bu pazar (20.12.2009) saat 11:00'de yine Gebekum'da olacağız. Katılımızı bekleriz.

15 Aralık 2009 Salı

Yillik DACEV Toplantisi

Sevgili dernek üyelerimiz,

Derneğimizin çalışmalarını ve önerilerinizi paylaşmak, yeni üyelerimizle tanışmak, son gelişmeleri değerlendirmek amacıyla her yıl düzenlediğimiz geleneksel toplantımızı 16.12.2009 çarşamba günü saat:17.30'da Uslu Apart'ta yapacağız.
Gündemimizde son bir yılın faaliyet raporunun okunması, derneğimizin misyon-vizyonunun yeniden gözden geçirilmesi, birikmiş aidat borçlarının olabildiğince toplanabilmesi olacak.
Ardından her zamanki gibi hazırladığımız ufak tefek yiyecek ve içecek ikramlarımız var.
Tüm üyelerimizi toplantıda görebilmek dileğiyle çok sevgi ve selamlar...

22 Kasım 2009 Pazar

KIYI YAPILARI – 2 / Yat Limanı (Marina)

Jeoloji Yük. Mühendisi Cengiz KARAKÖSE'nin 16 Kasım 2009 tarihinde Datça Ekspres Gazetesinde yayınlanan yazısı:

Sıra geldi yat limanına. Sevgili Datça’lılar yat limanını ya da gerçek bir limanı balıkçı barınağı ile karıştırıyorlar. Bu nedenle bir yat limanının nasıl olduğunu anlatmadan önce, Girne’deki (Kıbrıs) yat limanının ne durumda olduğundan söz edeceğim.

Kıbrıs Limanlar Dairesi Müdürü Davut İzkan geçenlerde “Girne yat limanındaki kirlenmenin, kıyı akıntısının yolunun kesilmesi yüzünden olduğunu, ayrıca derelerden limana taşınan aşırı kum ve uçan tozlar yüzünden liman içindeki dolgunun arttığını, eğer Türkiye’den yardım sağlanamazsa seneye yat limanının tam bir çöplüğe döneceğini” söyledi. Çevre Koruma Dairesi Müdürü Hülya Altan ise “limanda büyük kirlilik yaşandığını, deniz tabanın ise görünmez olduğunu” söylüyor. Kıbrıs’ın önemli turistik merkezlerinden biri olan Girne’deki yat limanında yaşananları yetkililer böyle anlatıyor. Bu arada bir ümit ışığı Türkiye’den doğdu, Deniz Temiz Derneği Girne yat limanında yaşanan çevre kirliliği için neler yapalabileceğini araştırmaya başladı. Umarım yapılacak çalışmalar başarılı olur.

Türkiye’den de bir örnek verecek olursak; Göcek koylarının yatlar tarafından kirletildiğini, dolayısıyla sualtı görüş mesafesinin ve netliğinin azaldığını, çeşitli derinliklerde tortu tabakası ve yeni türlerin oluştuğunu, yatlardan atılan sintine sularının tehlikeli boyutlara ulaştığını tespit eden ÖÇKK, bu kötüye gidişe dur demek için oldukça sıkı uygulamaları devreye soktu. Örneğin mavi yolculuğun önemli ayaklarından olan Göcek ve Dalaman koylarına yat sınırlaması getirdi.

ÖÇKK bu koylarda geçerli olmak üzere 26 maddelik bir koruma getirdi. Buna göre açıkta (alargada) demir atmak yasaklandı. Koya giren bütün teknelere iskele, yat limanı ya da mapalara (sabit halka) bağlama mecburiyeti getirildi. Atık su tankı bulunmayan teknelerin koya girmesi engellendi. Gri suların (mutfak, lavabo ve duştan gelen suların) koy içine bırakılması halinde, ciddi para cezaları kesilmeye başlandı. Bütün bunlar Göcek koyunu kurtarmak için yapılıyor. İşte yatların, bakir koylara neler yapabileceğini gösteren birkaç çarpıcı örnek!

Şimdi de 2634 sayılı yasaya dayanarak Bakanlar Kurulu’nun 08.06.1983 tarihinde çıkardığı yat turizmi yönetmeliğinde, bir yat limanında bulunması gereken en az birimleri sıralayalım. Bunlar su ve elektrik alma kutuları; güvenlik hizmeti; akaryakıt hizmeti; navigasyon hizmeti; posta, telefon ve teleks hizmeti; duş ve banyo yapma yerleri; çamaşır yıkama yeri; alış veriş mağazaları; yiyecek ve içecek sağlayan lokanta ve marketler ; yat ve araç kiralama büroları; irtibat büroları; sağlık merkezi; hobi alanları; çocuk parkları ve diğer gerekli üniteler ile başka imkanlardır.

Bütün bu imkânların bulunduğu bir yat limanından, hangi yatçı dışarı çıkar da, şehirde alış verişe ya da yemek yemeye gider. Bana göre sadece gezmeye çıkarlar. Ayrıca yat limanında çalışacak kişilerin, hepsinin tecrübeli elemanlardan oluşacağını düşünürsek, yerli halkın iş bulma şansının da fazla olamayacağını sanmıyorum. Bizim balıkçı teknelerinin de, ancak ciddi paralar karşılığında içeri alınacağına inanıyorum!

Söz konusu yatlar Bodrumdan çıkıp Marmaris’e kadar ya da Marmaris’ten Bodrum’a kadar gezerken, yasak olan lağım sularını boşaltacakları yer bulamadıkları için, yarımadamızın güzelim koylarına bırakmaktadırlar. Ayrıca gri sularını da, hemen her yere rahatlıkla boşaltabilmektedirler. Bu durum kirlilik değil de nedir? Biz de bu arada Datça’nın arıtma suyunun temiz olup olmadığı üzerine tartışıp duruyoruz. Ama elin oğlu denizleri kirletmekle meşgul…

Diğer taraftan büyük sermaye, tıpkı golf turizminde olduğu gibi, paralı kesime hizmet veren yat ve yat limanı işletmeciliğine sürekli destek vermekte, normal bir vatandaşın kolay yararlanamayacağı bu turizm kolundan ciddi paralar kazanmak için çaba sarf etmektedir. Nedeni de pastanın büyük olmasıdır. Denizlerin kirlenmesi onları ilgilendirmemektedir. Onlar Sığacık’ta, Alaçatı’da bakir koylara bu günlerde marina yapmakla meşguldürler. Antalya/Kundu’da, Milas/Ören’de ve Datça’da ısrarla yat limanı yapılmasını istemektedirler.

Anadolu’nun bir köşesinden, hayatında ilk defa Datça Milli Eğitim Kampı’na gelen benim güzel öğretmenimin, temiz bir denize girmesi onlar için önemli değildir. Onlar yılda 4 milyar doları geçen getirisiyle, yat turizminin teşvik edilmesini istemektedir. Deniz kirliliği alır başını gidermiş, onları hiç ilgilendirmemektedir. Daha sonra kedilerinin finanse ettiği bazı çevre kuruluşlarına, göz boyamak için para desteği sağlarlar olur biter…

İşte bütün bu nedenler yüzünden Datça’nın iki güzel koyundan birine, daha doğrusu şehrin göbeğine, yani binlerce kişinin denize girdiği bir yere, yat limanı yapılmaması gerekmektedir.

12 Kasım 2009 Perşembe

KIYI GÜNÜ KUTLAMALARI ve BİLGİ EKSİKLİĞİMİZ

Jeoloji Yük. Mühendisi Cengiz KARAKÖSE'nin 2 Kasım 2009 tarihinde Datça Ekspres Gazetesinde yayınlanan yazısı:

UNEP’in (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) Akdeniz Eylem Planı (MAP) kapsamında, Akdeniz’de kıyısı bulunan ülkelerle birlikte, ilki 2007 yılında kutlanan Kıyı Günü etkinliklerinin üçüncüsü, 24 Ekim cumartesi günü Datça’da yapıldı. Kutlamaları Çevre ve Orman Bakanlığı, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Datça Belediyesi, Muğla Üniversitesi, Sualtı Araştırmaları Derneği birlikte düzenledi.

Kıyı günü Kutlamaları, Akdeniz çevresindeki kıyıların önemini vurgulamak için başlatılmış bilinçlendirme ve bilgilendirme kampanyasıdır. Doğal kıyılarımızın korunması, bu etkinliğin en önemli konusudur. Kıyıda yaşayan insanlarla, buralardaki sosyal yaşam ve ekonomik faaliyetler arasındaki etkileşimi ortaya koymak için yapılmaktadır.

Dünya nüfusunun neredeyse yarısını barındıran ve pek çok turist için tatil ve dinlenme imkânı yaratan kıyıların doğal halleriyle korunması gerekiyor. Akdeniz kıyılarına akın eden turist sayısının 275 milyon ve Muğla kıyılarına gelen turist sayısının ise yaklaşık 3 milyon olduğunu hatırlayacak olursak, konunun önemi daha net ortaya çıkmaktadır. Karadan ve denizden gelen bu kadar çok turisti kıyılarımızda ağırlarken, ne kadar dikkatli davranılması gerektiği de ortadadır. Onların konaklaması ya da yararlanması için inşa edilecek kıyı yapılarını nasıl dikkatle planlamanın gerektiği de kendiliğinden belirmektedir.

İspanya’nın geçmişte yaptığı gibi kıyılarımızı beton yığını haline getirmeden, tekrar tekrar düşünmemiz gerekiyor. Bu gün İspanya, kıyılarını eski haline döndürmek için çok uğraşmasına karşılık, fazla bir şey yapamamaktadır. Ortadan kaldırmak istediği otellerin yıkıntılarını nereye dökeceği bile büyük bir sorun yaratmaktadır. İspanya örneği ortada iken, bizim aynı hataları yapmamız biraz komik olur sanırım.

Cumartesi günü kıyı gününü Datça’da kutladıktan sonra, Pazar günü de Marmaris’te, Özel Çevre Koruma Bölgeleri Kıyı ve Deniz Alanlarının Kullanım İhtiyaçları Çalıştayı yapıldı. Aslında bu çalıştay Datça’yı daha çok ilgilendiriyordu. Bu nedenle Pazar günkü toplantıya Datça’dan katılım daha fazla oldu. Datça Belediyesi, Datça Çevre Derneği ve Datça Balıkçı Kooperatifinden çok sayıda temsilcinin katıldığı çalışma grupları oldukça verimli çalışmalar sergiledi.

Kıyı günü kutlamaları ve Özel Çevre Koruma (ÖÇK) Bölgelerinde kıyı ve deniz alanlarının nasıl kullanılacağı konusunda ihtiyaçların sıralandığı ve tespitlerin yapıldığı toplantılar sırasında yapılan konuşma ve tartışmalar, bana bir kere daha nasıl büyük bir bilgi eksikliğimiz olduğunu gösterdi. Genelde iskele, balıkçı barınağı, ihracat-ithalat limanı, feribot limanı, yat limanı ve büyük tekneleri (Kruvaziyer) bağlama limanı gibi kavramların, sürekli olarak birbirleriyle karıştırıldığına şahit oldum. Bu nedenle, Datçalıları en kısa zamanda bu konularda bilgilendirmenin gerekli olduğuna inanıyorum. Böylece yaşanan kavram karmaşasının, iyi bir bilgilendirmeyle ortadan kalkacağına eminim.

Datça’nın ve Datçalının balıkçılık faaliyetleri ve sorunları, Denizel biyolojik çeşitlilik ve çevre kirliliği, kıyı yapıları ve alt yapı tesisleri, kıyı yerleşmeleri, deniz turizmi ve kıyı mevzuatı uygulamaları konularında oluşturulan çalışma gruplarında, beklentilerini ÖÇKK’nın yetkili ve etkili temsilcilerine aktarma fırsatı doğdu.

Konuyu toparlamak gerekirse, bana göre dışarıdan gelenler yerine, daha çok Datça’da yaşayanlara imkân sağlanması ve faydalı olması için kıyı yapılarının inşa edilmesi gerekmektedir. Eğer bunu iyi bir şekilde başarabilirsek, Datça kıyılarına gelecek yabancılara ciddi bir biyolojik çeşitlilik, özelliği ve çekiciliği yüksek, temiz ve sağlıklı bir deniz sunabiliriz. Önümüzdeki günlerde bunu başarabilirsek, gelecek Datça ve Datçalı için çok güzel olacak demektir.

Sonuç olarak kamu kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve yerel halkın çevre bilincini ve bilgilenmesini arttırırsak, kıyılarımızın ekolojik ve sosyal dengesini koruyan kıyı yapıları inşa edersek, Datça’nın temiz ve doğal kıyı alanlarını daha uzun yıllar korumayı başarabiliriz.

26 Ekim 2009 Pazartesi

KIYI GÜNÜ DATÇA'DA KUTLANDI

KIYI GÜNÜ ETKİNLİKLERİ VE ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGELERİ KIYI VE DENİZ ALANI KULLANIM İHTİYAÇLARI ÇALIŞTAYI
Cumartesi, 24 Ekim 2009
I. gün                   Datça,   Bülent Ecevit Kültür Merkezi




9:00 - 9:30

9:30 - 9:45  

9:45 - 10:00

10:00 - 10:10






10:20 -10:30

10:30 - 10:45

10:45 - 11:50

 12:00 - 12:20

12:20 - 12:45

12:45-13:00

13:00 -14:00
I. BÖLÜM
BKAY PROTOKOLÜ: KIYILARIMIZ İÇİN DAHA İYİ BİR GELECEK (GRUP ÇALIŞMASI)

(Çevre ve Orman Bakanlığı; Datça Belediyesi; UNEP/MAP; PAP/RAC)

BKAY Protokolü (PAP/RAC) sunumu

 BKAY Protokolü ve Kıyı Günü (PAP/RAC) sunumu

İspanya ve Hırvatistan’da Kıyı Günü Filmi sunumu

II. BÖLÜM
BKAY Protokolünün İmzası ve Yürürlüğe Girmesi Sürecinde Akdeniz Ülkelerinin Deneyimleri
Bülent Ecevit Kültür Merkezi

Açılış Konuşmaları

BKAY protokolünü Onaylayan ilk Ülke: Slovenya

BKAY Protokolünün İmzası ve Yürürlüğe Girmesi Sürecinde Akdeniz Ülkelerinin Deneyimleri

Kıyı ve Deniz Alanlarında Ekonomik Aktiviteler

ÖÇK alanlarında Yaşanan Problemler

Kıyı Yönetimi İdari Yapılanması Önerisi (Muğla Üniversitesi)

Öğle Yemeği




10:00 -13:00

13:00 -14:00

14:00 - 16:00







16:00 - 18:00

18:00 - 20:00

20:00
III. BÖLÜM
FARKINDAKILIĞI ARTTIRMA AKTİVİTELERİ,

Kıyı Günü “Boyama” Aktivitesi ve Kıyı Günü T-Shirtlerinin dağıtımı

Öğle Yemeği

Sualtı Temizliği
Fotoğraf Sergisi: “1930’larda Datça”
Öğrenci resimleri sergisi
Ulusal ve Uluslararası Kuruluşların Tanıtım Stantları
Akdeniz ülkeleri ve yerel katılımcılar arasında yarışmalar   
Mavi-Yeşil Kart uygulamasının tanıtımı


Söyleşi: Gani Müjde 

Halk Konseri

Akşam Yemeği ve Kıyı Günü Resepsiyonu

KIYI GÜNÜ 25 EKİM: MARMARİS ÇALIŞTAYINA KATILDIK


Posted by Picasa

KIYI GÜNÜ LİMAN TEMİZLİĞİ: SADECE 1 SAAT TEMİZLİKLE DENİZDEN ÇIKARILANLAR


Posted by Picasa

KIYI GÜNÜ: KAZIM YILMAZ İ.Ö.O. BAHÇESİ: RESİM, BADEM KIRMA ETKİNLİKLERİ


Posted by Picasa

KIYI GÜNÜ: DACEV TANITIM STANDI


Posted by Picasa

14 Ekim 2009 Çarşamba

BİR SOKAK TEMİZLİĞİ

 
Posted by Picasa

iskele mahallesi 101 sokak sakinleri sokaklarinda uçuşan plastik ve naylonları temizlediler. anıl, canberk, murat, efe, egesu, uğur çok çalıştı......
çöp torbaları ve eldivanler için Daçev katkı verdi.

28 Eylül 2009 Pazartesi

DATÇA’DAN GREENPEACE GELDİ GEÇTİ - Cengiz Karaköse

Aşağıdaki yazı Datça Ekspres Gazetesinde 24 Eylül 2009 tarihinde yayınlanmıştır.

Çevre gönüllüleri örgütü Greenpeace’in efsane gemisi Rainbow warrior (Gökkuşağı Savaşçısı) “Akdeniz’i koruyoruz” kampanyasını sürdürmek amacıyla Türkiye’ye geldi. Dünyanın dört bir yanında inanılmaz protesto eylemleri yapmış olan meşhur gemi 18 Eylül 2009 tarihinde Datça’ya demir attı.

Efsane geminin adı Kuzey Amerika yerlilerine ait bir halk inanışından alınmış. Kızılderililerin bu inanışına göre, insanoğlunun hırsı ve açgözlülüğünün dünyayı yok etmek üzere olduğu bir zamanda, gökkuşağından yeryüzüne efsanevi savaşçılar inecek ve gezegeni bu yok oluştan kurtaracaktır.

Belediye Başkanı Şener Tokcan, bazı Belediye Meclis Üyeleri, yerel basının temsilcileri aynı gün gemiyi ziyaret etiler ve basın toplantısına katıldılar. Toplantıda Akdeniz’i koruyalım kampanyası ve deniz çayırlarının korunması konularında açıklamalar yapıldı. Bazı sorular ve verilen cevaplardan sonra, Datça kıyılarındaki posedonya çayırlarının korunması konusunda ortak görüş birliği sağlandı. Öğleden sonra belediyenin desteği ile, bir gezi teknesi üç dört sefer yaparak Datça’lıları gemiye taşıdı. Böylece pek çok kişinin gemiyi gezmesi sağlandı.

Aynı günün akşamı Kültür Sitesinde, Greenpeace’in Denizler Kampanyası Türkiye temsilcisi Banu Dökmecibaşı “Akdenizi Koruyoruz” Kampanyasını anlattı. Ardından Mahmut Suner’in “Datça Sualtı Fotoğrafları” slayt gösterisi izlendi. Gemi ertesi gün sabahleyin Datça’dan ayrıldı.

İlk Gökkuşağı Savaşçısı, Fransa’nın yapacağı nükleer denemeleri protesto etmek için Yeni Zelanda’nın Auckland limanından hareket etmeden birkaç gün önce, 10 Temmuz 1985’te Fransız gizli Servisinin ajanları tarafından batırılmış. Olayda Greenpeace’in fotoğrafçısı hayatını kaybetmiş. Yıllar süren soruşturmalar sonrasında Fransa, uluslar arası mahkemede suçlu bulunarak tazminata mahkum edilmiş. İşte oradan elde edilen parayla da ikinci Gökkuşağı Savaşçısı doğmuş.

Datça’ya gelen bu ikinci gemi, aslında 1957 yılında yapılmış bir balıkçı teknesi. 1987’de Greenpeace tarafından satın alınarak bir çok onarım ve değişiklik gördükten sonra 1989’da, ilk geminin batırıldığı gün olan 10 temmuzda Hamburg limanında halka tanıtılmış.

Çevrecilerin yakın dostu, karşıtlarının ise korkulu rüyası olan Gökkuşağı Savaşçısı 55metre uzunluğunda, 555 ton ağırlığında ve en fazla 12 deniz mili hız yapabiliyor. Gemi çevreci bir anlayışla yeniden düzenlenirken, motorun yanı sıra yelkenle de yol alabilecek şekilde tasarlanmış. Yelken büyüklüğü ise 650m2.

Gemide, ayrıca sıcak su için güneş panelleri, atık su arıtma tesisleri, Uydu iletişim cihazları, genelde eylemlerde kullanılan şişme botlar için yön bulma sistemi ve onları suya indirmek için de vinçler bulunmakta. Ayrıca batırılan ilk gemiden çıkarılan gemi dümeni ve çan da bu gemiye sembolik olarak takılmış.

Gökkuşağı Savaşçısı (Rainbow warrior), bugüne kadar güvertesinde müzisyenleri, dini liderleri, ünlü sanatçıları ve binlerce fazla ünü olmayan ama onu yürekten destekleyenleri de konuk etmiş. Onlarca eyleme katılmış. Kampanyalarda yer almış. Balina avcılığına, savaşlara, küresel ısınmaya ve her türlü çevre suçuna karşı yelken açmış. Küreselleşmeden zarar gören yerel halkların temsilcilerine ve küreselleşme karşıtı sivil toplum kuruluşlarına, özgürce söz söyleyebilecekleri bir platform oluşturmuştur.

İşte böyle bir gemi olan Gökkuşağı Savaşçısı bayram öncesi Datça’ya geldi. “Deniz çayırlarını hep beraber koruyalım” mesajı bırakarak Datça’dan ayrıldı…

Cengiz KARAKÖSE

21 Eylül 2009 Pazartesi

"YÜZÜLEBİLİR DENİZLER" YÜZÜŞÜ

Necati Sagir ve Kubilay Demirkan yarin yani 23 Eylul de sabah 05.00 de datca yarımadasının ucundaki knidos'tan suya atlayıp 37.7 km mesafeyi yuzup Datça'ya aksam 19.00 gibi varacaklar.
Necati Sagir ve Kubilay Demirkan daha once de Datça-Sombeki arasını yuzmuslerdi, yunanistan'da ve Datca'da bazı kış maratonlarına katılmışlardı.
Kubilay Demirkan "babam cocuklugunda İzmir'de yuzermis, ben yuzemedim. 5 aylık kızım Cemre de bu sularda yuzebilsin istiyorum. denizler sadece kenarında cekirdek yedigimiz yerler olmaktan, ickilerimize meze olmaktan çıkmalı" diyor.
Necati Sagir ise soyle ekliyor " bu kulvarın hep yuzulebilir olmasını diliyorum. genel olarak mevcut dogal ve kulturel varlıklarımızın korunması gerekiyor."
Necati Sagir ve Kubilay Demirkan " YUZULEBİLİR DENİZLER" icin yarin yuzuyorlar.

19 Eylül 2009 Cumartesi

GreenPeace Rainbow Warrior

Greenpeace'in efsane gemisi Rainbow Warrior 2 gundur Datca'da (Izmir ve Seferihisar'in ardindan). Akdeniz'de deniz rezervleri olusturulmasi kampanyasini yurutuyorlar. Geminin 15 kalici, 15 ulkesine gore gonullu personeli bizleri partiler halinde gemilerinde misafir ettiler, gemilerini ve kampanyalarini anlattilar. Gemi eski bir balikci gemisi. Bayagi ciddi tadilatlardan gecip (boyu 45m.den 55m.ye uzatilmis, vs.) bugunku halini almis. Gemi eski gorunuyor ama icinde en son teknolojik cihazlar var. Greenpeace'ciler her ne kadar eylemleri ile biliniyorlarsa da ne kadar ciddi arastirmalar yaptiklarini da ogrenmis olduk. Ilk Rainbow Warrior 80'lerde Yeni Zelanda aciklarinda batirilmis Fransiz gizli servisi tarafindan (bir nukleer karsiti eylem sirasinda). Bu ikincisi de 2011 yilinda emekliye ayrilacakmis. Gemiyi gezmek bir film seti gezmek gibiydi. http://www.greenpeace.org/turkey/ adresinden deniz rezervleri ile ilgili kampanyaya katilabilirsiniz.









29 Temmuz 2009 Çarşamba

TEKNE ÇAPALARI DENİZLERİ ÇÖLLEŞTİRİYOR

Cengiz Karaköse'nin izniyle Datça Ekspres Gazetesi'nde yayınlanan 20 Temmuz 2009 tarihli yazısını burada bir kez daha yayınlıyoruz:

TEKNE ÇAPALARI DENİZLERİ ÇÖLLEŞTİRİYOR

Tekneler alargada kalsın diye denize atılan çapalar yüzünden, yarımadamız kıyılarında yaşayan ve denizlerin akciğeri olarak bilinen deniz yosunları (Posidonia eceanica, Caulerpa racemosa, Cymodocea nodosa), yaşamlarını sürdürmek için giderek zorlanıyor. Söz konusu yosunların (deniz çayırlarının) yaşadığı bu kıyımı önlemek için, bazı önlemlerin acilen alınması gerekiyor. Her geçen gün, onarılması pek de mümkün olmayan bu tür yaralar, bu yaz da açılmaya ve hatta derinleşmeye devam edecek gibi görünüyor.

Endişemin nedeni, Datça’ya gelen yüzlerce küçük tekneden onlarcasının, son günlerde kumluk koyunda alargada kalmayı tercih etmesinden kaynaklanıyor. Eğer bu durum, bu hızla devam ederse yani demirleyen tekne sayısı giderek artacak olursa, bu koydaki yosunların da limandakiler gibi kısa zamanda tükeneceğine inanıyorum. Yaşamlarını deniz diplerinde sürdüren yosunların, tekne çapaları yüzünden sökülüp atılması sonucu, bugün limanda balık kalmadı. Hatırlarsanız geçmiş yıllarda limanda sepetle avlanan balıkçı sayısı boldu. Bugünse, limanda avlanan balıkçı sayısı giderek azaldı. Neredeyse tek tük balık tutulur hale geldi.

Eğer önümüzdeki günlerde, Datça’ya gelen misafir tekne sayısındaki bu artış devam edecek olursa, Kumluk Koyu da bu artıştan nasibini alacak ve koyun ağzı teknelerle dolacaktır. Tabiî ki teknelerin çoğalması demek, alargada kalmak için atılan çapaların ve taramaların da giderek çoğalması demektir. Bu durum sonuçta Datça’lı balıkçıların ve kıyıdan balık avlayan vatandaşların da hüsrana uğramasını doğurur. Kış aylarında balık ve kalamar avlamak için koy ağızlarında dolaşan balıkçıların, bu tür alargalar yüzünden nasıl elleri boş geri döneceğini, şimdiden tahmin etmek pek zor olmayacaktır.

Denizlerimiz, çeşitli dış etkenler tarafından kirletilmeye devam edilirken ve insan faktörünün de ağır baskısı altında iken, bu defa da tekne çapaları deniz ekosisteminin açık yaralarına tuz ve biber ekmeye devam ediyor. Çapaların demirleme öncesi ve sonrasında yarattığı dip taramalarının, deniz dibinde yarattığı derin ve yoğun tahribat, deniz diplerinde yaşayan yosunların yok olmasına neden oluyor. Denizlerimize oksijen sağlayan deniz çayırlarının yok olması, balık yuvalarının ve yumurtalarının da yok olmasını sağlıyor. Bu tür çapa taramaları, Datça denizlerindeki yaşamı kurutmaya devam ediyor!

Koylarımızda konaklayan mavi tur ve günü birlik tur teknelerinin alargada kalmak için ikide bir demir atmaları, sonra da teknelerin güvenliğini sağlama almak için demir taramaları yüzünden, deniz çayırları çok büyük zarar görmektedir. Bu durum, deniz çayırlarını yumurtlama alanı olarak kullanan farklı balık türleri ile kalamar ve ahtapot gibi deniz canlıları için de, ortamı yaşanmaz hale getirmektedir. Bu çapa atma ve taramaların, her tekne için günde birkaç defa tekrarlandığını kabul edecek olursak, koylarda yaşayan felaketin, deniz çayırlarını nasıl bitme noktasına getirdiğini daha iyi anlarız. Eğer gelişi güzel her yere çapa atma olayı, bu hızla devam edecek olursa, balık ve diğer canlıların yumurtlama ve yaşam alanı bu güzel çayırlar, yakın zamanda ortadan yok olup gidecektir.

Bu nedenle gelişmiş ülkeler, hem teknelerin koylarda bağlanmasını sağlayan, hem de deniz dibindeki yosunların tahrip olmasını engelleyen, dolayısıyla balık yuvalarının dağılmasına ve yumurtaların tahrip olmasına engel olan bir yöntemi geliştirmişlerdir. Çapa tahribatının engellenmesi için, uzmanlarca yaygın olarak önerilen bu yöntemin adı tonozlama’dır. Bu yöntemle demirleme, akıntı yönünde aralıklı olarak bırakılan iki demir arasına yapılmakta olup, her isteyenin kafasına göre her yerde demirlemesi engellendiğinden, deniz dibindeki tahribat ta en aza inmektedir.

Günümüzün gözde koylarından Ilıca, Kumluk, Kargı ve Akvaryum (Gök Liman) gibi koylarında, neredeyse deniz çayırı kalmamış durumda. Söz konusu deniz çayırları ki, denizlerde yaşamın devam etmesini sağlayan oksijen fabrikalarıdır. Hiç düşündünüz mü? Akvaryum ve Kargı koylarına, günde kaç tekne demir atmakta ve alargada kalmak için demir taratmakta! İşte bu yüzden deniz çayırlarımız yok olmakta, balıkların içinde saklandığı yuvalar darmadağın edilmekte, dolayısıyla balıklar ve yumurtaları telef edilmektedir...

Bu durumda bizlere düşen görevse, Datça Çevre ve Turizm Derneği (DAÇEV), Datça Balıkçılar Kooperatifi (Tabii Sayın Akif Fidan ve yönetimi), Datça Liman Başkanlığı ve Kaymakamlığı harekete geçirmek olmalıdır. Bu nedenle tonozlama için ilk çabanın Datça Kaymakamlığı’ndan gelmesini ve 2010 yılı yatırım programı içinde yer alması için de, ciddi gayret sarf etmelerini beklediğimi, gazetem aracılığıyla belirtmek isterim.

Cengiz KARAKÖSE
Jeoloji Yük. Mühendisi

10 Haziran 2009 Çarşamba

Filmlerle Dunya Cevre Gunu

5-8 Haziran arasi aksamlarimizi renklendiren surdurulebilir yasam film festivali, kimi animasyon, kimi kisa, kimi uzun belgeselleri ile sanirim tum izleyenler uzerinde buyuk bir etki yaratti. Ilk aksam amfitiyatroda biraz esintili gecti. Sonraki gosterimlerde Bulent Ecevit Kultur Merkezi'nde manzarayi kaybettik ama cok daha rahattik dogrusu :-)

Kendi adima kimi filmleri seyrettikten sonra durumun ne kadar kotu oldugunun farkina varip biraz umutsuzluga kapildim, ama hemen ardindan gelen bir ortaklasa mucadele ve basari oykusu umutlarimi ve birseyler yapma istegimi tekrar canlandirdi. Ozellikle Bergama koylulerinin yilmadan verdikleri mucadeleye eminim hepimiz hayran olduk ama bir taraftan da bunca cabanin hala sonucsuz kalmis olmasi bizi uzdu.

Dev firmalarin, buyuk olcekli sanayi uretimini, her turlu sevgi/saygi/merhametten arindirilmis bir sekilde tarim ve hayvanciliga uyarlamis olmalarinin yarattigi sonuclari hepimiz buyuk bir uzuntuyle izledik. Firmalarin gozunde sadece birer girdi olan bu canlilar icin dertlendik. Patentlenmis genlerin ciftcilerin hayatina, nasil onlarin istemi disinda girdigini ve onlari bir anda ne gibi zorluklara soktugunu gorduk. And daglarinda koylulerin, urunlerinin genetik cesitliligini korumak icin nasil dayanistiklarini izledik. Firtina vadisinin olumden donmesine yore halkinin tutkulu katkisindan ve vadilerine olan derin sevgilerinden ilham aldik. Bu guzel filmler icin etkinlikte rol alan herkese tesekkurler.

5 Haziran 2009 Cuma

Dunya Cevre Gunu Etkinliklerimiz

5 Haziran Dunya Cevre Gununuz kutlu olsun.

Daçev üyeleri sabah 10:00'da Datça belediyesinin organize ettiği çevre temizliği kampanyasına katıldılar, Taşlık ve Kumluk plajları üyelerimizce temizlendi.



Ardından; Marmaris'ten gelen kucuk izcileri ve Marmaris Cevre Gonulluleri Derneginin uyelerini agirladi. Hep birlikte, Gebekum'un karsisindaki Datca Bolge Orman Sefligi'de Dacev'in geçtiğimiz kış meşe palamudu fidelerini diktiği ve bu sene genişletilen fidanligin acilisina gittik. İlçemiz sınırları içerisinde oluşturulan bu fidanlık için İlçe Orman şefliğine teşekkür ediyoruz. Ilk ekilen tohumlar Datca yarimadasinin endemik bitkilerinden Datca Hurmasi agaci (phoenix theophrastii) tohumlari oldu.



Marmarisli minik izci dostlarimizin ve sevgili Kazım Yılmaz İlköğretim Okulu öğrencilerimizin minik elleriyle hazirladigi viyoller fidanliktaki uzman ellere, Kasim ayina kadar saglikli fidelere donusmesi dilegiyle teslim edildi. Ayrica sakiz agaci fideleri de viyollere dikildi. Ardindan Belediye Baskanimiza bir adet Datca Hurmasi fidesi hediye edildi. Datçamızın merkezinde görülebilir bir yere dikileceğini umut ediyoruz.



Izci arkadaslarimiza hizlandirilmis bir Doga Cantam programi yasatip onlari da birer "doga kasifi" yaptik.




Ardindan ruzgar pervaneleri santralina gittik. En son teknolojilerle uretilen, Datca'nin tum ve Marmaris'in de kismen elektrik ihtiyacini gideren ruzgar pervanelerini yakindan gormek cok etkileyici bir duyguydu. Ayrintili bilgiyi baska bir blogda sizlerle paylasmayi umuyoruz.

Hatirlatalim; bu aksam, Dunya Cevre Gunu kapsaminda, 4 gunluk Surdurulebilir Yasam Gezici Film Festivalinin ilk gunu. Amfitiyatro'da saat 21:00 bulusmak uzere.

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Sürdürülebilir Yaşam Gezici Film Festivali Datça'da



2009 etkinliklerine dünya çevre gününü kutlayarak devam ediyoruz. Datça Belediyesinin de katkıları ile Sürdürülebilir yaşam Gezici Film Festivali 5-8 haziran tarihleri arasında Datça'da. Aşağıda detaylar var ama kısaca özetlemek gerekirse filmler cuma, cumartesi, pazar ve pazartesi akşamları saat 21:00'de amfitiyatroda ücretsiz gösterilecek. Orada görüşmek üzere.



5 Haziran 2009 Cuma 21:00


İda
İda dağlarına (Kazdağları) göz diken çok uluslu şirketlerin altın arama girişimi üzerine kitleleri bilgilendirmek amacıyla Güre Belediyesi için hazırlanan belgesel.
Yönetmen: Ethem Özgüven, Yapım yılı: 2008, Süre: 7,5' Ülke: Türkiye, Dil: Türkçe

Gıdanın Geleceği
Genetik yapısı ile oynanarak elde edilen besinlerin ardındaki gerçekler. Filmde alternatif çözüm olarak organik ve sürdürülebilir tarım da ele alınıyor.
Yönetmen:Deborah Koons Garcia, Yapım yılı: 2004, Süre: 88' Ülke: ABD, Dil: İngilizce, Türkçe altyazı

Hakikat
Siyanürle özütleme yöntemi kullanarak altın çıkarmak isteyen maden işletmesine karşı Bergama ve çevresindeki 17 köy halkının 17 yıl süren direnişi.
Yönetmen: Ethem Özgüven, Petra Holzer, Yapım yılı: 2007, Süre: 41' Ülke: Türkiye, Dil: Türkçe, İngilizce

6.Haziran 2009 Cumartesi 21:00


Meatrix
Matrix üçlemesine gönderme yaparak et ve süt ürünleri ile endüstriyel tarımın sorunlarını irdeleyip hicveden bir animasyon üçlemesi.
Yapım: Free Range Film Stüdyoları, Yapım yılı: 2003, Süre: 4', 5', 2,5' Ülke: ABD, Dil: İngilizce, Türkçe altyazı

Vatandaş Mustafa
Eşsiz bir doğa harikası ve bir milli park olmasına rağmen Karadeniz Bölgesi’ndeki Fırtına Vadisi’nde hidroelektrik santrali yapmak için girişilen doğa katliamına karşı halkın 6 yıl süren hukuk mücadelesi.
Yönetmen: Remzi Kazmaz, Yapım yılı: 2007, Süre: 50' Ülke: Türkiye, Dil: Türkçe

Susuzluk
Bir milyardan fazla insanın içilebilir suya erişimi olmayan dünyamızda ‘su bir insan hakkı mıdır, yoksa ticari bir meta mı?’ temel sorusuna yanıt arayan Bolivya, Hindistan ve ABD’deki toplumların öyküleri.
Yönetmen: Alan Snitow ve Deborah Kaufman, Yapım yılı: 2004, Süre: 62' Ülke: ABD, Dil: İngilizce, Türkçe altyazı

7.Haziran 2009 Pazar 21:00


Market Savaşları
‘Yıldız Savaşları’na gönderme yapan animasyonda sebze kuklalardan oluşan küçük bir organik çetenin toksik kimyasallar kullanan çiftlik yönetimine karşı savaşı.
Yapım: Free Range Film Stüdyoları, Yapım yılı: 2006, Süre: 6' Ülke: ABD, Dil: İngilizce, Türkçe altyazı

Kutsal Tohumlar
Arjantin’de Andlı çiftçilerin örgütlenerek, unutulmaya yüz tutmuş atalık tohumlarını birbirleriyle paylaşıp kurtarmalarının, değerli tohumları yaşatmalarının öyküsü.
Yönetmen:José E. Becker, Andrea Méndez Brandam, Yapım yılı: 2006, Süre: 32' Ülke: Arjantin, Dil: İspanyolca, Türkçe ve İngilizce altyazı

Enerjinin Evrimi
Temiz ve yenilenebilir enerjinin muazzam potansiyelini araştıran belgesel aynı zamanda bireyin kendi yaşamında neler yapabileceğini gösteriyor.
Yönetmen: Kirk Bergstrom, Yapım yılı: 2004, Süre: 26' Ülke: ABD, Dil: İngilizce, Türkçe altyazı

Biyoçeşitlilik Şifresi
Biyolojik çeşitliliğin azalmasıyla ortaya çıkan ürkütücü gerçekler. Sağlığımızın, yaşamımızın biyolojik çeşitliliğe bağlı olduğunu gösteren bir animasyon.
Yapım: Free Range Film Stüdyoları, Yapım yılı: 2007, Süre: 6' Ülke: ABD, Dil: İngilizce, Türkçe altyazı

Ladakh’dan Öğrenmek
Küçük Tibet olarak da anılan Ladakh Batı Himalayalar’da bir çöl alanıdır. Çetin koşullarda dayanışma içinde yaşamış olan toplumda “kalkınma”dan sonra bölünmüşlük, hoşgörüsüzlük, işsizlik, enflasyon, açgözlülük almış yürümüştür.
Yapımcı: John Page, Yapım yılı: 1993, Süre: 60' Ülke: İngiltere, Dil: İngilizce, Türkçe altyazı

8.Haziran 2009 Pazartesi 21:00


Ağız Devrimi
Dünyadaki bütün ağızlar, yapay katkılar, genetiğiyle oynanmış organizmalar, zararlı kimyasallar vb. içeren besinlere karşı ağız birliği ediyorlar. Organik ürünleri tüketmenin önemini vurgulayan bir canlı-aksiyon parodisi.
Yapım: Free Range Film Stüdyoları, Yapım yılı: 2006, Süre: 6' Ülke: ABD, Dil: İngilizce, Türkçe altyazı

Halkın Gücü
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ekonomik krize giren Küba’da halkın katlandığı güçlükler, yaratıcılığı, dayanışması, endüstriyel tarımdan organik tarıma geçişi.
Yönetmen: Faith Morgan, Yapım yılı: 2006, Süre: 53 dakika Ülke: ABD, Dil: İngilizce, Türkçe altyazı

Şeylerin Hikâyesi
Film bize üretim ve tüketim ekseninde gerçekçi bir tur attırıyor. Ekolojik ve toplumsal sorunlar arasındaki ilişkiyi görselleştirerek daha adil bir dünya yaratmaya çağırıyor.
Yapım: Free Range Film Stüdyoları ve Annie Leonard, Yapım yılı: 2007, Süre: 20' Ülke: ABD, Dil: İngilizce, Türkçe altyazı

Son Kumsal
Deniz doldurularak açılan Karadeniz otoyolunun yapımı sürecinde doğal limanların, balıkçı barınaklarının yok olmasıyla yaşanan trajikomik olaylar. Karadeniz halkının denizden koparılmasının öyküsü.
Yönetmen: Rüya Arzu Köksal, Yapım yılı: 2008, Süre: 56' Ülke: Türkiye, Dil: Türkçe

21 Mayıs 2009 Perşembe

2009 yili Doga Cantam etkinligimiz, her yil oldugu gibi cok zevkli gecti.

5 Mayıs 2009 Salı

Akdeniz'den Ege'ye 10. yıl

Belediye başkanımız Akdeniz'den testiye su dolduruyor.